Nasıl yazmalı bu duyguları?
Her gün, her gün düşünürüm. Önce sabah, ilk iş düşünürüm. Perdeyi aralayıp güneşin selamını gözlerimi kırpıştırarak yanıtladıktan sonra ikinci posta, bir daha düşünürüm.
Hazırlanıp kendimi dikkat dağıtıcı kalabalığın arasına, sokağa atarım. Düşünmekten bitap düşmüş zihnim savunmasız. Hamile kalan çirkin kediler, korna çalan sinyalsiz sürücüler, sigara izmaritini sokağa fırlatan doğaya zarar tiryakiler, bir anda önüme çıkan motor kuryeler giriverir zihnime. Bir cümbüş yerine döner kafam, düşündüğümü bilmeden düşünmeye dalar gider giderim.
Düşündükçe ben, kamburlaşır vücudum. Renkler yavaş yavaş fark ettirmeden solar. Oysa ne çok severim mavisinde Ay’ı gizli gökyüzünü, göz kapaklarımın üzerinde kırmızı kadife gölgesini güneşin. Fakat ben düşündükçe, boynum düşer gövdeme, kaldırım taşlarının desenlerinde kaybolur bakışlarım ve güzelim güneş ıskalar geçer aniden yorulan gözlerimi. Ben yine düşünmeye dalarım.
Her geçen kısa zaman birimi çaresizlik ve umutsuzluk doğurur içimde. Günlerce tuvalete hiç çıkmamış gibi yüklü ve haftalarca hiç duş almamış gibi kokuşmuş hissederim. Alnımdan görünmeyen bir el bastırır gözlerime doğru, zaman daralıyor, güzel bir günü kapana kıstırmak üzeresin, dikkat! Son bir yakarış haykırır zihnimin cümbüşünde aklı selim bir kaç iç ses, koro halinde:
DÜŞÜNMEYİ BIRAK!
Tövbe ederim her gün bu büyük günaha. DÜŞÜNMEYİ BIRAK, DÜŞÜNMEyi bırak, DÜŞünmeyi bırak, düşünmeyi bırak… Hem baksana bana bir, söylesene, ne düşünüyorsun? Yoksa düşlediğin bir şeyler mi var?
Ne büyük gizem! Ne düşünüyorum? Düşünmenin hezeyanı içinde konular önemini yitirir, evrimleşir, mutasyona uğrar. Artık düşündüğüm şey değil, onu düşünüyor oluşum tek başına yeter canımı yakmaya. Neydi sahiden konu? Ardında tatsız bir yorgunluk ve farkında olmadan yürünen kaldırımlar bırakır bu konu… Ne düş kalır geriye ne düşlemeye takat..
Ocak, 2020