Sevgiliye,
Son zamanlarda seni öyle çok, öyle çok seviyorum ki seni düşünmek akşam üstü vapurda boğazı aşındırmak gibi.. Hafif ürperten rüzgara daha da eğilmek, denize düşen parıltısı gözleri kamaştıran güneşe biraz daha kapılmak gibi. Seninle hala mücadele içindeyim, sana bu kadar kapılmam, aşkımızın dalgalı denizinde sürüklenen bir sal olmak beni zayıflatsa da, kendime saygımı incitse de sana giden uçurumdan düşmekten korkmuyorum.
Seninle bir gün ayrılacağız. Hiç istemesem de, hiç öngöremesem de bunu, seninle bir hayat kurmayacağımı biliyorum. İkimizin kişiliği ve arzuları ayıracak bizi. Acı çekeceğim. Hem de çok… Ama pişman olmayacağım bir ayrılık olacak. Çünkü seni sevmek beni zenginleştirdi sevgilim.
Sevemeyeceğime, insanlara hak ettikleri değeri veremeyeceğime inanırdım. Seninle öğrendim sevmeyi, korkmadan değer vermeyi ve fedakarlığın anlayışsız ve dürüst olamayan insanlar arasında bir düzmece olduğunu. Söz konusu senken, hiç fedakarlık yapmadım. Ne yaptıysam hep istediğim, yapmadan duramadığım içindi. Hastayken seni alıp bana götürüşüm, ev arkadaşın depresyondayken senin gününü mahvedeceğinden endişelenip benimle uyanmanı istemem,öbür akşam seni görecek olmamın heyecanıyla işe erken gidip erken çıkışım hep seninle daha çok vakit geçirmek, seni mutlu etmek ama en çok da seninle mutlu olmak istememdendi.
Annemi eleştirirdim, kendi mutluluğunu ikinci plana koyup babamı mutlu etmeye çalışmasından ve de onun mutluluğuyla yetinmesinden.. Ama anladım ki onunki yetinmek değilmiş. Ruhunu daha derinden besliyormuş oysa ki. Bazen düşünüyorum, babam mutlu olduğunda, annem acaba ondan daha mı fazla mutlu oluyordu? Sevdiğine mutluluğu verenin sen olduğunu bilmek nasıl da bencilce bir haz.. Annemle aynı hisleri paylaştığımı düşünüyorum artık.
Sevgilim… Seni sadece sevmiyorum da, aynı zamanda sana şefkat de duyuyorum. Geçen Ars Longa konserinde ağır top müzisyenlerin hafifçe arkalarında kalmıştın, ucundan yancı gibiydin. Üzerine büyük gelen baba kot ceketinle öyle sevimliydin ki, seni izlemek ve şaşkın bakışlarının izini sürmek içimi ısıttı.. Ve de senin kendinle barışık öylece durman.. Hoşuma gitti.. Açıklaması yok. Sadece, hoşuma gitti. Seni önemsemeyen çocuklara gelince, ben de onları önemsemeyerek öcünü aldım.
Gerzek arkadaşım benimle şakalaştığını sanıp haddini aşarken ve ben sadece gülüp geçerken, belki de senin buna sinirlenip tepki göstermen hoşuma gittiği için gülüp geçiştirmeye devam ettim ağzının payını vermek yerine.
Bir defa demiştin ya, seni canını acıtmak isteyecek kadar çok seviyorum diye. Sana kötü davrandıklarım hep bundandı(Birkaç ayrılma fikrim dışında).
Son zamanlarda birbirimize sevgimiz önü alınamaz bir çığ gibi artıyor. Sonu nereye gidecek? Açıkçası sonundan korkuyorum ama bu yazıda böyle depresif konulara girmeyeceğim. Fakat bu yoğun sevgimin kurbanıyım. Sabahları gözlerimi ilk açtığım anda da, yatarken başımı yastığa gömdüğüm anda da seni ne kadar sevdiğimi hissediyorum. Günlerim senin yanında uyandığımda daha güzel, ben daha mutluyum. Gecelerim senin koynunda huzur dolu. Sevişmelerimiz sana sevgimi anlatma çabam.

Geçen gece, bana sıkı sıkı sarıldığın bir an, iç çektin önce, sonra “Seni.. çok seviyorum” dedin. Bana hislerini böyle güzel anlatmayı ve öğretmeyi ne zaman öğrendin şapşal.
İkimiz de kontrolümüzü yitirdik. Freni patlamış bir tren gibi hissediyorum. Hala sağlam, hala yere teması var ama kör kütük gidiyorum.Sen de öylesin biliyorum.
Gideceksin, gitmeyi istiyorsun.. Peşinden gelebilmeyi istiyorum bazen. Sen git, ben de senin yanına yerleşeyim. Bitmesin hikayemiz. Köpeğimiz olsun. Sen hocalık yap, ben de biraz hovardalık.
Sen yokken sensizliği becerebilir miyim? Sana kin duymadan, beni bırakışınla barışabilir miyim? Gitme istemiyorum, senin için en iyisini istiyorum ama seni bizim için en iyisini düşünmeni isteyecek kadar çıplak seviyorum.
10 Ekim 2018
