Gözleri pörtlek pörtlek olmuştu. Onu görenler önceki gece partide içkiyi fazla kaçırdığını düşünebilirdi. İşin aslıysa, ağzına iki duble rakıdan başka bir şey sürmez ki zil zurna sarhoş olsun! Uyuşturucu soracak olursanız, bünyesi her gün sigara niyetine sardığı birkaç dal kenevire çoktan alışmıştı. Pörtlek gözlerinin altında yatan sır ne içki ne de ottu. Kaldı ki parti marti de yoktu. İnsanların hayal gücüne şaşmamalı. Sonuçta, hayal gücü olmasını isteyip de olduramadığımız şeyleri ya da istesek de kendimize yakıştırmaya cesaret edemediklerimizi düşünme gücüdür. Onun partiye gittiğini sananlar, kaçırdıkları partinin acısını onun yitik bedeninde görmeye çalıştıkları zavallılıkla çıkarmaya çalışıyorlardı. Zaten pörtlemiş olan gözleri, sadece kendisinin bildiği bu gerçeğin gizeminden yeterince tatmin olmalıydı ki heyecanlanıp yuvalarının sınırını zorluyordu.
Dediğim gibi, gerçek başkaydı.
Orhan Veli bir şiirinde aşık olduğu son kadını anlatır. Der ki: ” İnsanları sevmesini de bilir; Kendini, doğayı sevdiği kadar.”. Sabah uyanıp da dışarı adımını attığında baştan karaların, yeşil papağanların ve serçelerin sesleri ağaçların arasından, derinlerden kalbine kadar ulaştı önce. Biraz daha yürüdükten sonra köşe başındaki tostçu ve simitçi amcanın göstermelik eldiveniyle arasındaki ilişki yüzünü gülümsetti. Böyle ufak, gündelik kurgular..Herkesin gerçeği bildiği ama bilmezden geldiği tiyatrolar.. Eldivenli el 25 kuruş ve 1 liralardan oluşan bozuk para kuyusundan kaç defa para üstü çekip kaç defa simit arasında taze kesilmiş domatesleri dizmişti kim bilir? Yine de epitel hücrelerini havalı simite dökmediği için, domatesli kaşarlı simitini eldivenli elin hazırlamasına gönlü razı geldi ve ardından yoluna devam etti. Sıkışık trafikte en ufak boşluğa atlayan taksiciler bile ona yol verdiler.
Metroda uzun boylu yakışıklı bir adam göz ucuyla süzdü onu. Beğenilmenin sarhoşluğu bitmeden kampüse atıverdi kendisini ve ayaklarının altında uzanan boğazın mavisiyle tatlı bir tezat oluşturan erguvanların yeni yetme çiçeklerinin onu büyülemesine engel olamadı. Manzara baktıkça daha da güzelleşiyor, gemilerin beraberinde taşıdığı hikayeleri izlemek daha da kolaylaşıyordu. Sevip de kavuşamayan tayfaların hüzünlerini birbirlerinin omuzlarında nenelerin dudaklarını uçuklatacak türden bir aşkla telafi edişlerini mi dersiniz, yoksa kadırgaların boğazda fink attığı zamanlarda dünyanın öbür ucunda rom varillerini peşi sıra deviren altın dişli korsanların aşk acısıyla hüngür hüngür ağladıklarını mı?
Hayalleri ve absürt sürreal hikayeleri farkında olmadan onu yoruyor ve partiden yeni çıkmış 40 yaşında bir ruhu gencin bedenine sokuyordu. Düşen bedenine meydan okuyan gözleri içindeki enerjiyi yansıtan işbirlikçilerdi. Oysa mutsuz insanlar öyle gömülmüşlerdi ki mutsuzluklarına, hayal güçlerini bile bencilleştirmiş ve kendilerine kocaman bakan pörtlek bir çift gözün hikayesine sağırlardı.
