Seni tanıyorum,

Meyvelerle, karanfillerle aynı tencereye konmuş kırmızı şarap gibi hissediyorum yanında. Çekingenliğim ufak bir dokunuşla alkol gibi buharlaşıp kaçıyor, geriye yumuşak ve tanıdık bir tat kalıyor dudaklarında benden geriye. Nefesin gerdanımda buğu bırakıyor. Ellerin belime dolanıyor iki kat, bastırıyorsun beni kendine. Gömülüyorum bedenine, savaşmadan teslim oluyorum, daha da sokuluyorum sana. 

Baygın lambaların Dolapdere’yi aydınlatan yılmış ışıkları, apartman çıkışlarına istiflenmiş ötesi berisi delik çöp poşetleri, koca karı seslerine cevap olduğu anlaşılan çocuk çığlıkları ve gözetleyen pencerelerden gelen ‘buradayım!’ öksürükleri.. Bu dünyadan nefret etmek de keyif almayı bilmek de mümkün senin yanında. 

Gözlüklerini çıkarmayı seviyorum. Çırılçıplak kalıyor yüzün; gözlerin şaşkın ve utangaç, öylece kalıyor. Ellerim kendiliğinden önce yanaklarına gidiyor ve hatırı sayılır bir vakti sadece sık sakalların arasında büyülü orman turuna çıkarak geçiriyor. Bu yolculukta sürpriz öpücükler, kaçamak bakışlar, hassas dokunuşlar, dudağa kısa turlar.. Her şey mevcut. Sonra avucumu orada bırakıp alnına yöneliyor parmaklarım. Bütün gerginliklerini, sıkıntılarını oracıkta yok etmek, yılların yaşanmışlıklarının kazındığı alnındaki çizikleri sevgimle doldurmak istiyorum.Gözlerin bana bakarken, parıltısı beni böyle büyülerken seni öpmeden nasıl durabilirim? 

 ———–
İlk el ele tutuşmamızın heyecanı iki gündür bırakmadı peşimi. Nereye gidersem gideyim takip ediyor beni. Maçka’nın sokaklarında, çiçeklerini yeni sulamış teyzelerin rengarenk tezgahlarının ardında, kırmızı ışıkları yerli yersiz geçerken ben, o ise tüm köşe başlarında beni gözetliyor adeta. Avucunun elimi kavradığı ilk dokunuştan beridir aklımda tek bir düşünce: “Seni tanıyorum!”.  Köşe bucak yakamdan düşmeyen heyecan da işte seni tanıma hissimin, kavuşmamızın telaşında.

Elin elime değdiğinde öyle bir dokundun ki kalbime, Topkapı Sarayı’nda kaşıkçı elması çatladı hasedinden, ürkekliğiyle nam salmış serçeler beni gördükten sonra kendilerini cesur sanıp güvercinlere kafa tuttu, yeni tamamlanmış yapbozlar uyumlarından şüpheye düşüp parçalarını oraya buraya fırlattı, vapurlar düdüklerini öttürüp sevdikleri denizlerin düştü peşine ve sonbahar yaprakları yolumuzu boyadı alev kırmızısına. Sımsıkı dolamadık parmaklarımızı, kimsenin ne kaçmaya niyeti vardı zaten ne de herhangi bir şüphesi ötekinden. Bütün bir yol boyu bırakmadım elini, hissettiğim sadece şefkatli sıcaklığındı.

11 Kasım 2019, İstanbul

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *