Boğaz’a uzattık ayaklarımızı. Cebinden iki fındık çıkardın. İlki senin, ikincisiyse benim sandım. İkisini de avcuma bıraktın..
Çiçekçi çocuklar, kabadayı teyzeler, serseri gençler, çifte kumrular, moda ikonları, kurşun sallayan balıkçılar, birkaç da klasik aile atlattık birlikte. Gözlerini üstüme bırakmıştın ve sesin Boğaz’ın meltemiyle okşuyordu kulağımı.
Adımlarımız sıklaştı. Omzunu hissettim yanı başımda.
Adımlarımız sıklaştı. Gözlerimi kamaştırmaya başladın.
Adımlarımız dört nala koşturdu. Saçlarım gövdende büküldü.
Ay sereserpe uzanmıştı Boğaz’ın uslu sularına. Karşı, baharı kutlayan ateş böcekleri gibi ışıl ışıldı. Şilepler kornalarını yankıya teslim ediyordu. Martılar keyifle uçuyor, pike yaparak eğleniyorlardı. Rüzgar ise hala haylazdı. Beni gıdıklamayı iş bellemişti.
Çantandan iki tane hırka çıkardın. İkisini de senin için sandım. Oysa, yer yer kıkırdayan bedenimin üşüdüğünü sanmıştın. En sevdiğini bana uzattın. Diğeriniyse ancak ısındığıma ikna olduktan sonra, sen giydin..
Uykusu gelmiş Ay, bulutlardaki yatağına çekilmekteydi. Belli ki, her elvedada zamanı da yanında götürmüştü şilepler. Zaman kalmadığında, geçmişle gelecek arasında, şimdiden biraz daha geç bir yerde birbirimize sarıldık. Sarmaşık gibi açgözlü, gözüpek ve hızla sardın duvarlarımı. Ne yıkmayı düşündün ne de görmezden gelmeye çalıştın onları. Sadece, büyüdün ve kuşları çağırdın. Onlara renk cümbüşü ve sevgi vadettin. Gecenin çekingen çocukları olan yıldızları çiçek gibi açtırdın dallarında.
Güneşinle besledin geceye gömülü gönlümü. Kıymet bilmeyen çöllerin zorla yeşerttiğim vahalarında sek sek oynamaktan bitap düşmüş beni, saf çocukların hala pıslanpatır oynadığı bir coğrafyaya çekiverdin.
Dolaptan bir tane gofret çıkarttım, senin için. Jelatinini yırttın ve bana uzattın. Bir ısırık ben aldım, bir sen, sonrakini ben, ardından sen.. Sonuncu lokmayı bana uzatırken sıcacık gülümsedin.
One thought on “Tanışma”