Bugün, sevdiğim her şey bana yük. Kendime bile fazlayım bugün. Bütün derimi soyup, kaslarımı teker teker kopartmak istiyorum. Lime lime edeceğim onları ve bana gücü anımsatan ne varsa. Kol kaslarımı en sona saklayacağım. Güçten bihaber ve zararsızlar, yine de onları da dişlerimle kopartacağım. Geriye kalanlarla da önce aç sokak köpeklerini besleyeceğim. Dalağım ve karacigerimi en çelimsizlere, iri yarı olanlaraysa bağırsaklarımı vereceğim. Kalbimi iflah olmaz erkeklere futbol topu gibi sektirmeleri için teslim edeceğim. Dilim, damağım ve ciğerlerimi bu ülkeninin geri kafalı dayı ve teyzelerine karşı mücadeleye katıp iskeletimi de yüzyıllar sonrası için bir uzaylı müzesine bağışlanmak üzere yerin yedi kat altına gömeceğim. Cehennemde ızdırapla kavrulanları fosilleşecek kemiklerimle tasvir edecekler. Ancak bu şekilde, belki de yalnız böyle, kendimden kurtulabileceğim.
Mecidiyeköy trafiğine sıkışmış gibiyim. Trafikten kurtulmak için daha da trafiğin batağına saplanıyorum. Gitmeyi düşündüğüm bütün varışlar uzak artık. Ben değilim, beni bu trafiğe saplayan ama bendim bu yolu seçen. Kontağı kapatıp durasım geliyor ama hava soğuk. İlk ters yönden girip kurtulmayı hayal ediyorum, daha çaresiz daha nasıl olabilirim ki diye düşünürken, korktuğum başıma geliyor işte. Hayallerim, akşam 5-7 arası trafiğinde kayboluyor İstanbul’un.
Ortada hiçbir şey yokken ama her şeyin ağırlığı varken, göğüs kafesim şişiyor birden. Ciğerlerim nefesini kaçırmaya korkuyor ve gözlerimde birikiyor gümüşten damlalar. Işıltılı görünmek için sürdüğüm göz kalemimin gümüşi simleri, göz pınarlarımda beliren damlaları aydınlatıyor yalnızca. Denizin içinden gökyüzüne bakıyor gibiyim. Kendisini ağırlığının arkasına gizleyen şeyler teker teker görünürleşiyor ve göğsüme cumburdanak bırakıyor kendini. Ciğerimin zar zor tuttukları son soluk da bir hava kabarcığı yaratarak kaçıyor benden. Hıçkırıkların kalbimi uyuşturan ninnisi eşliğinde yavaşça uykuya dalıyorum. Rüyamda bile başım ağrıyor ve ızdırap devam ediyor.. ediyor..