Ayaz

Yavaş adımlarla çıktın metrodan, dosdoğru kitap okuyan teyzenin dizinin dibine yöneldin. O zaman henüz polis esaretine düşmemişti özgürlük ve sen beni inatla beklerdin. Sana hiçbir zaman geleceğimi vadetmedim, yine de hep geldim. 

Dikkatimi çekmekle yetinirdin.  İnatla beklerdin senden uzaklara kaçırdığım gözlerimi. Köşedeki kitapçının vitrinindeki bütün dergilerin isimlerinde bir aşağı bir yukarı voltaya çıkardı gözlerim. İnandırıcı olsun diye, belki birkaçının da ismini sessizce dökerdim dudaklarımdan. Oynadığım oyunun ikimiz de farkındaydık. Belki de bundandı özgüvenin. Dosdoğru süzerdin beni, ışıltılı bir vitrine benzediğimi söylerdin.
Adımların ağır ağır seni bana yaklaştırırdı. Avucun elimi kavrayacak kadar büyüktü; parmaklarım, çaresizce parmaklarına kenetlenir ve soğuk havayla çarpışırdı. Ankara ayazına meydan okurduk birlikte. Arnavut kaldırımı sokakları bir ileri bir geri törpülerdik adımlarımızla.

Yaşadığım ne büyük bir aşk ne de vazgeçilmez bir sevgiydi. Elini bırakmaya her an hazırdım ama, bırakmayı hiç istemedim ki. Sen de gidebilirdin elbette. Kolların beni kavramaya hep hazırdı ama sen, bensiz de güçlüydün. Hayallerin vardı, içine korkmadan beni de dahil edebileceğin kadar kendinden emin hayaller. Benimle gerçekleşmeyecek hayallerini nasıl da takip ettiğini büyülenerek izlerdim. Ben olsam da olmasam da sen bildiğin yoldan gidecektin. Seni dinlerken derinlerden bir yerlerde üzülürdüm. Belki de bu yüzden sana hiç aşık olamadım. Sen hayalleriyle beni büyüten ve canımı acıtan ilk kişiydin.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *