Yine durağan, beğenilmez bir gün..
Ayrılıkların akılları yiyip bitirdiği yine de ortalıkta fink atamadığı günlerden. İçimde patlamaya hazır bir kan kesesi var.
Seni sevmemezlik var üzerimde. Gözüme batıyorsun söylediklerinle, söylemediklerinle..
Artık kabullendim: bütün bir günümün kötü geçmesinin tek sebebi sen olabilirsin. Ne yazık ki bu kadar soktum seni hayatıma. Maçka Parkı’nda oturup sana sövdüğüm bu günde bile yazdın mı, arar mısın diye telefonu dibimden ayıramıyorum.
Benim için değerli olduğunu biliyorum ama hissedemiyorum bunu bugün. Bugün, sevmiyorum seni. Sıkıldık mı dersin?
Farkındasın sen de, değil mi? Seninle ne kadar çok vakit geçirirsem o kadar çok görüyorum ‘olmadığını’. Dünyamızı bir muz ya da deve boynu gibi, eğrisi doğrusunun neresi olduğu belli olmayan bir perspektiften görüyorum.
“Birlikte vakit geçirmekten keyif alıyoruz, bu yüzden gittiği yere kadar birlikteyiz.” deyip duruyorum kendime. Senden ayrılmayacağım, buna cesaretim yok. Nasıl bu hataya düştüm bilmiyorum ama sana bağlandım. Sana ihtiyaç duyuyorum. Bazen düşünüyorum acaba ilişkimiz, varlığın işime yaradığı için mi birlikteyim seninle?
İki gündür, hatta tatile gittiğimden beridir seni sevdiğimi hissetmedim. Yalan söyledim sana, seni özledim dediğimde. Yalan söyledim, sana daha çok bağlandım dediğimde. Yalan söyledim; söylemediklerimi söylemekten korktuğum için.
10 günün ardından vücudum seni arzulamadı. Ne senin hayalini kurdum ne de yanımda yatarken sen sana dokunmak istedim. Sen istedin diye seviştim seninle defalarca. “Her seferinde seni ilk kez sevişecekmişiz gibi arzuluyorum.” dediğinde samimiyetsizdi sözlerin. Belki sen gerçekten de öyle hissetmiştin ama ben bu histen çok uzaktım.
Bütün gece terledik. İlk defa terinden rahatsız oldum.
21.06.2018 – İstanbul
