İlk gecemizde dönüp duruyor zihnim. Çocuk belinde gökkuşağına dönen çember gibi coşkulu ve cıvıl cıvıl anılarım sana dair. Gözlerin, sesin, sohbetin.. Ah sevgilim, ne güzeldin. Senden heyecanla mesaj beklerken zamanın nasıl da soluk soluğa koşturduğunu hatırlıyorum. Uykusuzluk haramdı ama yeter ki sen yazsaydın.Her güzel şey korku ve endişeyle kapıyı çalar. Ya biterse bu büyü.
Olsun, çılgınlar gibi sevelim, sevişelim.
Olsun, düşünmeden içelim.
Olsun, birbirimize iyi gelelim.
Sevgiyi yeniden düşündüm seninle. Sevgi bin bir biçimde. İlla öpmek değil, gözü karartıp dağları delmek değil. Sadece, basitçe, yanında istemek bazen. İyiliğini, mutluluğunu istemek. Hem zaten sevginin boyutu da yok. Azı çoğu yok. Sevgi nasıl ölçülebilir ki? Elinde çiçekle her gün kapıda belirmek mi çok sevmek. Çiçek buketinin büyüklüğü mü, yahut ne kadar beklediğin mi ölçer sevgiyi?
Sevgi kalıpsız, boyutsuz. Seni insanların anladığı gibi ya da senin istediğin gibi sevmedim. Seni bana hissettirdiğin farklı duygularla, olduğun gibi sevdim. Heyecansız ama güvenli kollarına şaşkınlıkla sığınışımı sevdim. Bana bakışında, omlette sarımsak sevmediğini çok sonra söyleyişinde sevildiğimi hissettim.
Sevgi yoktu demek acımasız. Sevgi vardı ama belli ki senin beklediğin ve benim verebildiğim sevgi bambaşkaydı. Belli ki beklentisizliğim senin vermelerini karşılıksız bırakmıştı. Belli ki zaman bizim için doğru değildi.
Ayrılık kalıpsız, boyutsuz. Nazım çok güzel demiş, ayrılık masanın üstündeydi, ağırlığı yoktu ama kendisi vardı. Belki de aylardır ayrıydık, belki de hala ayrılmadık. Ayrılığı ve birlikteliği beraber yaşamamış mıydık zaten.
Fakat artık yolun sonu.
Sen geldik demesen, ben yola devam ederdim.
Sen bir şeyler eksik demesen, ben sineye çekerdim.
Sen emin değilim demesen, ben idare ederdim.
Sen elveda demesen, ben sana merhaba derdim.
Fakat artık yolun sonu. Madem bittik, sahte gülüşlerin ve gülünesi aşkların da devri bitti.
