Hayır, sana hiç yalan söylemedim. Düşlediğim şehirlerden bahsederken de, seninle yenilerini tek tek inşa ederken de, sana hiç yalan söylemedim.
Seninle ılık İstanbul baharlarında yaseminleri koklamayı hayal etmemiş olsaydım, yalan söyleyebilirdim.
Martıların histerik çığlıklarında seninle birlikte uyanmayı dilememiş olsaydım, yalan söyleyebilirdim.
Geçmişin ve gerçeklerin incittiğini görebilseydim, yalan söyleyebilirdim.
Gülüşünde eriyip göğsünde mest olmasaydım.. Ama asıl.. Asıl, seni kalbimde tutmayı bu kadar istemeseydim, yalan söyleyebilirdim.
Sana defalarca yalan söyleyebilirdim, ama söylemedim.
***
Gün boyu kapalı ve karamsar olan şehir, gece aydınlanmıştı. Kısa, uzun ve kısa ardışık binalar, kanalın dingin sularına yansıyor ve karanlık suya doğru uzayıp gidiyordu. Hava daha da soğumuş ve ruhlar donmuştu. İyice üşümeye başlamıştım. Bir an önce evimize gitmek için sabırsızlanıyordum. Gezip görecek pek de bir şey kalmamıştı artık. Bu şehirleri tanıyorum. Gündüzleri göze çarpmayacak kadar sıradan, geceleri ise samimiyetsiz. Aptalca çekiciydi. Gecenin ardından, iliklerine kadar üşümüş bir şekilde uyanırdı bu şehirler.
Öte yandan, biz seninle sıcacık başka şehirler kurardık her gece. Sıkkın ardışık binalar keyiflenip hareketlenir, saklambaç oynardı. Uzun olan, aradan sıyrılıp kanalın derinlerinde sobelenmeyi beklerdi. Diğerleri etrafta harıl harıl koşturarak kanalı sağlı sollu kolaçan ederdi. Şehrimiz bu muziplikliklerle şenlenirken, ben kollarımı boynuna sarar seni usul usul öperdim. Gecenin ardından, günün ilk ışıklarıyla çiğ ıslatırdı sokakları.. Ve seninle uyanırdık, bizimle uyanırdı şehrimiz..
*
Eve giderken, yolda durdurdun beni. Gözlerime bile bakmadan ihanetini söyledin. Hayır, inkar ettin önce. Sonra inkarın büyüdü, büyüdü ve kanalın üzerini örttü. Bir çamur gibi yayıldı her yere. Binaların ışıkları titredi ve aniden söndü. Yerle bir oldu her şey, geride enkaz bile bırakmadan..Karanlığa gömüldü şehir. Sonra bir alev yükseldi.. Öfkeyle harlandı ve ucuz bir kağıt gibi yanmaya başladı seninle ilgili her şey, her yer, her an. Alevlerin arasında gözlerimden yaşlar süzüldü.
*
Gün ağarmaya yakın, yaşlar kurudu gözpınarlarımda. Sözlerinin yarattığı hezimet apaçık ortadaydı. Şehir ayaktaydı ama tepe taklak olmuştu. Yer bükülmüş ve tüm güzel anılar uçurumun tepesine düşmüştü. Dikenli sarmaşıklar gökten uzamış ve kanalı sarmıştı. Binaların cepheleri kararmış ve somurtkandı. Hüzün kirletmişti her yeri, allak bullak etmişti aşkımızı.
***
Başkaları belirdi birden. Gitme diyordu kimisi, kal diyordu bazısı. Sözler birbirine karıştı, kimin nerede olduğu anlaşılmıyordu. Kimsenin olmadığı bir yere gitmek de, olmayan bir yerde kalmak da aynı derecede anlamsızdı. Şehirlerimiz düzmeceydi ve kocaman bir mimari yanılgı içindeydik. Mekanın olmadığı bir zamanda yalnız kaldım birden bire. Yanımda olduğunu söylüyordu yabancı sesin. Ama mekan yoktu ki, birbirimizi bulalım. Korku içinde, çaresizce sana uzanmaya çalıştım. Ellerim teninde yansın, dudaklarım çehrende aşınsın istedim. Ama, ne ellerim kalmıştı sana dokunacak, ne de dudaklarım kalmıştı senin için aralanacak. Yangında kül olup gitmişti bedenim. Bir ben kalmıştım, sana seni sevdiğini söyleyen, ve yine bir ben kalmıştım, sana sevgisini hissedemeyen. Zihnim benimle oyun oynuyor, senin yakınlarda olduğunu söylüyordu. Seni görsem.. Elimi tutsan.. Yeniden sarsan beni kollarına. Öpücüklere boğsan en sevdiğin yerlerimden. Sıkıca tutsan beni, ve izin vermesen yokluğumuza. Hissettirsen bana..
‘gel’ ile ‘gitme’ arasında bir yerlerde bir şeyler geveliyordun. Sesin cılız, varla yok arasındaydı. Sevgi diyordun bana.. Oysa beni tutup bu karanlıktan çıkarmaya hiç yeltenmedin.
Geçenlerde spiritüel olan komşum bir de dindarı var ama bir de ikisinin muazzam bir muhabbeti neyse konumuz bu değil spiritüel olan komşum “olan olmuştur biz sadece tekrardan yaşıyoruz olanlari” demişti şimdi Messiezin senin hikayeni defalarca kez dinledikten sonra piyanosunun başına geçip tek solukta yaptığı müziği duyuyorum, muazzam bir uyum eline sağlık Messiez